İnanmak… genellikle güven, sevgi, bağlılık ve duygusal bir bağ kurma ile ilişkilidir. Birine ya da bir duruma/fikre inanmak, inanılana duygusal bir bağ geliştirmek ve güven duygusu beslemek anlamına gelmektedir. Bu kavram, belirsizlik ve riskle başa çıkma yeteneğiyle de bağlantılıdır. Birine veya bir şeye inanmak, gelecek hakkında belirsizliklerle başa çıkma ve bu belirsizliklere karşı bir tür güven geliştirme anlamı da taşımaktadır.
Sanırım bütün hayatımızda ertesi güne umutla uyandıran olgudur bu. Olaylara/ durumlara bağ kurdurup, kendimiz için bir amaç edinmemizi sağlar. Birine ya da bir duruma güvenmektir. Bir başka deyişle fikirleri, görüşleri veya durumları kabul etmektir. İnsana bütünlük hissi verir ve nedense biz insanlar hep eksikmişiz gibi hissettiğimizden bu bütünlük hissi ile mutlu oluruz. Bu nedenledir ki “inanmak” güzel bir şeydir sevgili okuyucum.
His midir yoksa düşünce mi?
İnanmak, hem bir hissiyatı hem de bir düşünceyi içerebilen biraz karmaşık bir kavramdır. Bu nedenle, inanmak hem bir his hem de bir düşünce ile ilişkilidir. Kişinin zihninde bir şeyin doğruluğuna veya gerçekliğine dair bir duygu veya düşünce oluşturması anlamına gelir. Yine de genellikle bir duygu ile ilişkilendirilmektedir. Birine, bir şeye veya bir düşünceye inanmak; genellikle güven, sevgi, huzur gibi duygusal tepkilerle bağlantılıdır. Örneğin, sevdiğiniz bir dostunuza inanmak, duygusal bir bağlılık ve güven içerir. Aynı zamanda bir düşünce süreciyle de bağlantılıdır. Bir konsepti, bir fikri veya bir öneriyi kabul etmek veya ona güvenmek, düşünsel bir süreç gerektirir. İşte bu yüzden, kanıtları değerlendirmek, mantık yürütmek ve bilişsel süreçlerle de bağlantılıdır. İkili ilişkilerde duygusal bağın yanı sıra karşılıklı anlayış ve düşünsel uyum da önemlidir. Bu nedenle, sadece bir his ya da sadece bir düşünce değil, genellikle bu iki unsuru içeren karmaşık bir deneyimdir.
İnanmak Risk Almaktır
Çünkü, inandığımız kişinin ya da durumun gerçekten inandığımız gibi olmaması riski vardır. Ayrıca, bazı durumlarda insanlar, geçmiş deneyimler veya korkular nedeniyle zor bir şekilde güvenebilirler. Bu nedenle inanmak, karşılıklı çaba, iletişim ve anlayış gerektirir. Sağlıklı bir iletişim ve açıklık olduğunda inanmak daha kolaydır. Bu sebeple sadece his ile karar alınmaması en doğrusu olacaktır. Tam bu noktada düşünce devreye girmelidir.
Bir İnancın Yanılsaması
Peki , yanılmışsak? İşte risk almanın karşılığında elde edebileceğimiz sonuçlardan en önemlisi. Bir kişiye veya bir duruma aldanmışsak, yanlış bir kanı ile inanmışsak, bu kendimizle karşı karşıya kalabileceğimiz olumsuz bir deneyim sağlar. Bu yanılsama çok çeşitli duygusal tepkilere neden olacaktır. Bu tepkiler her duygusal tanı gibi kişiden kişiye değişiklik gösterecektir. Fakat genellikle kızgınlık ya da üzüntü olarak hissedilmektedir. Beklentilerimiz gerçekleşmediğinde veya birine duyduğumuz güvenimiz sarsıldığında, hayal kırıklığına yol açar. Ne güzel anlatmaktadır ” Hayal Kırıklığı” halimizi. Bu hal, değersizlik, güvensizlik gibi uzun zamana yayılacak içsel çöküşlere de yol açar. Elbette ki yanılırız, yanılacağız. Ama önemli olan ders almaktır. Çünkü, insan önce inanır, sonra neden inandığını unutur.. Ve kaybetmeden anlamaz. Yanılmak, yeri tutulamaz bir tecrübedir. Hayatın bize ait olan doğru yönünü bulabilmek için muhakkak ki yanılmayı da öğrenmemiz gerekir.
Sonuç olarak diyebilirim ki ; “İçinde duygu barındırmayan idrak eksik, duygusunu idrak ile zırhlamayan güçlü değildir”.
Çünkü her şeye inanılmaz ve çünkü herkese inanılmaz.