“Biz erkeklere bir gün de küsmediiik, hey yavrum hey” diyor. Muhteşem bir kaç kadının kariyerlerinin nasıl son bulduğunu sizin için yazıyoruz.”
“Edith Piaf”
Non, je ne regrette rien…
(Yaptığım hiç bişeyden pişman olmadım) diyerek sıra dışı çapkınlığıyla Edith Piaf
‘HENÜZ ONA İHANET ETMEDİM’
“L’hymne à l’amour”, “La vie en rose” ve “Mon dieu” gibi klasikleşen aşk şarkılarını seslendirmiş olan Edith Piaf’ın, ruh eşini arayan umarsız bir aşık olduğu düşünülürken, yazar Jacques Bourgeat’a yazdığı mektuplarda daha çok doyumsuzluğundan dolayı aşıklarını üzen ve bu durumun devamlılığından yıpranan bir kadın olduğu ortaya çıkıyor.
1946 yılında kaleme aldığı bir mektupta Piaf, hayatına giren yeni sevgilisi, şarkıcı Jean Louis Jaubert hakkında içini dökerken “Bu sefer kalbimde ve ruhumda saf bir şeyin akmakta olduğunu hissedebiliyorum, henüz ona ihanet etmedim, düşüncesi bile aklımdan geçmedi” diyor.
Ertesi yıl, 1949’da bir uçak kazasında hayatını kaybedecek olan boksör Marcel Cedran’a tutulup metresi olan Piaf, Jean Louis Jaubert’i terk ediyor. “Jean-Louis beni çok hayal kırıklığına uğrattı” diyerek başladığı mektubundaysa “Bıktım bundan. Ondan daha fazlasına layığım. Onunla birlikte olduğumdan beri ona ihanet etmedim ve artık bitti. Neler olacağıyla ilgili dürüstçe onu uyardım. Onun için çok yazık” diyerek ilişkilerinin bitişini sırdaşına bu kelimelerle aktarıyor. Fransız gazeteci ve araştırmacı, Robert Belleret, 1963 yılında 47 yaşındayken ölen Edith Piaf’ın, sanat dünyasından yaklaşık 30 isim dahil, 50 kadar sevgilisi olduğunu öne sürüyor.
Edith Piaf, 10 Ekim 1963 tarihinde Fransa’nın Grasse şehrinde karaciğer kanserinden 48 yaşında ölmüştür.
Katolik Kilisesi Paris Başpiskoposu -sürdüğü hayat nedeniyle- Edith Piaf’ın cenaze törenini yapmayı reddetti.
Tabutu Pere-la-Chaise mezarlığına götürülürken on binlerce hayranı korteje katıldı. Mezarlıktaki törende hazır bulunanların sayısı ise 100.000’i geçti.
2007 yılında yapılan, Olivier Dahan’ın yönettiği “La Mome” (Kaldırım Serçesi) filmi Edith Piaf’ın hayat hikayesini anlatır.
“Paroles, paroles”. diyerek
“Dalida”
Mutsuzlukla sonuçlanan ilk evliliğinin ardından, 8 Nisan 1961 tarihinde uzun zamandır birlikte olduğu Lucien Morisse ile evlendi. Birkaç ay evli kaldıktan sonra aynı yıl oyuncu Jean Sobieski ile yaşadığı aşk hayatının dönüm noktalarından biri oldu. İlk önce eşinden boşanan Dalida, kısa bir süre sonra kalbini çalan yeni aşkıyla da yollarını ayırdı ve yeniden kariyerine odaklandı. Ancak 1966 yılında İtalyan şarkıcı Luigi Tenco ile tanışması ikisi için de felaketlerin başlangıcı oldu.
İtalyan şarkıcı Luigi Tenco ile nişanlandıktan sonra Sanremo Festivali’ne katılan ikili birlikte çok başarısız oldu. Bunda Tenco’nun kötü performansı etkiliydi. Tenco yaşadığı hayal kırıklığıyla 1967 yılında intihar etti. Dalida’nın onu otel odasında bulması psikolojik olarak çöküşüne neden oldu. Bir ay sonra o da intihar denemesinde bulundu. Bu girişimden sonra 22 yaşındaki bir gençle ilişki yaşaması ve ondan hamile kalmasıysa hayatındaki bir başka kırılma noktası oldu. Kürtaj kararı sonrası girdiği operasyonda rahmi zarar gördü ve bir daha çocuk sahibi olabilme şansını tamamen yitirdi.
Tüm bu süreçte yanında olan ilk eşi Lucien Morisse’in de intihar etmesi Dalida’nın hayatını karartan olaylardan biri oldu. Onun ardından en yakın arkadaşlarından şarkıcı Mike Brant da Nisan 1975 yılında Paris’de bir apartman dairesinden atlayarak intihar etti. Duygusal olarak tüm bu ağır dönemlerden geçen Dalida’nın kariyeriyse aynı şekilde devam etti. 1980’li yıllara gelindiğinde dünya çapında 86 milyondan fazla albüm satmış, 55 altın plak kazştı. 1983 yılında Richard Chanfray’in yani 1972 yılından beri birlikte olduğu erkeğin egzoz gazını soluyarak intihar etmesi Dalida’nın hayatındaki son kırılma noktası oldu.
Dalida 50 yaşında hayatına giren erkeklere kötü şans getirdiğine inanmıştı artık.
Girdiği ağır depresyondan kurtulamadı. 1987 yılında Montmartre’daki evinde uyku ilacı alarak intihar eden Dalida’nın yanında bıraktığı “Hayat benim için katlanılmaz. Özür dilerim” notu tüm bu yaşadıklarının özetiydi.
Dalida, 3 Mayıs 1987 tarihinde Paris, Fransa’da 54 yaşında iken intihar ederek yaşamına son verdi.
“Aptal sarışın”
Marilyn Monroe
Ünlü aktris Marilyn Monroe’nün ölümü hala gizemini koruyor. Kimileri intihar ettiğini savunurken kimileri de öldürüldüğü konusunda hem fikir. Her ne sebep olursa olsun, Monroe‘nun ölümü sadece Amerikalıları değil tüm dünyayı şok etmişti. Zamanının en etkileyici kadınlarından biri olarak görülen Monroe, tüm dünya için bir ‘idol ‘ isimdi. Komedi filmlerinde ‘aptal sarışın’ karakterlerini oynamasıyla tanınan ve 5 Ağustos 1962’de vefat eden Amerikalı aktris, 20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından ve sembollerinden biriydi.
Blues Kraliçesi
Janis Joblin
Gelmiş geçmiş en iyi blues şarkıcılarından biri olarak kabul edilen Janis Joplin, 4 Ekim 1970’te vefat ettiğinde 27 yaşındaydı. Los Angeles’taki Landmark Motor Hotel’de ölü bulunan Joplin’in ölüm nedeni olarak aşırı dozda eroin kullanımı gösterilmişti. Zamanın en önemli festivallerinden Woodstock Festivali’nde yer alıp adından sıkça söz ettirmeye başlayan sanatçının ölümü, müzikseverleri yasa boğmuştu.
İngiliz soul ve caz şarkıcısı, besteci ve söz yazarı
Amy Winehouse
Bazı eleştirmenlerce ”neslinin en yetenekli şarkıcısı ve şarkı yazarı” olarak nitelendirilen Winehouse, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, eski eşi Blake Fielder-Civil ile ilişkisi ve sansasyonel hayatı nedeniyle 2007 yılından bu yana sık sık dünya basınında yer alıyordu.
2007 Mayıs’ında Blake Fielder-Civil ile evlenen Winehouse, alkol bağımlılığının yanına uyuşturucu bağımlılığını ekledi. Ağustosun başlarında aşırı dozda uyuşturucu alması sonucu hastaneye kaldırılan Winehouse, hayatını kocasının kurtardığını söylüyordu.
Ağustosun sonlarına doğru ise çift bambaşka bir görüntüyle ekranlara çıktı. Sanderson Hotel’de kavga eden çift şiddetin dozunu kaçırmıştı. Winehouse’un muhtelif yerlerinde morluklar vardı ve kıyafeti kan içindeydi. Fielder-Civil’in de yüzünde ve boynunda hafif yaralar görünüyordu. Winehouse inatla kocasının kendisine vurmadığını iddia etti.
2007 yılının skandalları bunlarla sınırlı değildi. Ekim ayına gelindiğinde Winehouse, kocası ve kuaförü üzerlerinde yüksek miktarda esrar bulundurdukları için Norveç’te tutuklandılar. Kefaleti ödeyip çıkan üçlü için Norveç’teki tutukluluk uzun sürmese de Fielder-Civil ailesi 20 gün sonra Londra’da yeni bir tutuklamayla karşı karşıya kaldı. Daha önce bir barmeni dövdüğü için kendisine açılan davayı rüşvetle ortadan kaldırmaya çalışıyordu ancak yakalanmıştı.
Kocası tutuklandıktan bir hafta sonra sahneye çıkan Winehouse sahnede tökezliyor ve seyirciye küfrediyordu. Birmingham’daki National Indoor Arena’daki konserinde Winehouse performansı boyunca yuhalandı. Sonraki konserlerinin hepsini iptal eden Winehouse, resmi web sitesinde hayranlarına, eşi olmadan sahneye kendini veremediğini anlatıyordu. Yaklaşık bir ay sonra kocasının soruşturmasıyla bağlantısı olduğu gerekçesiyle Winehouse da tutuklandı.
Ocak 2008’de Winehouse’ın kokain içerken çekilen görüntüleri bir anda gazete ve televizyonlarda yayınlanmaya başladı. Nisan ayında tutuklanıp sorguya çekilen Winehouse’ın Amerika vizesi uyuşturucu kullanma gerekçesiyle iptal edildi. Bu yaklaşan Grammy Ödülleri’ni oldukça etkileyecekti.
Grammy’de ve Ivor Novello’da rekorlar kıran Winehouse törenden sonra skandallara geri döndü. Senenin başında medyanın, çalıştığı şirketin ve ailesinin baskısıyla rehabilitasyona gönderilen Winehouse daha önce kocası Blake Fielder-Civil’in tutuklandığı davayla bağlantısı olduğu gerekçesiyle ve uyuşturucu dolayısıyla kısa süre arayla tutuklandı. Winehouse 2008 senesinin büyük kısmını hastanelerde, rehabilitasyon merkezinde ya da nezarethanede geçirdi. Bu dönemde uyuşturucu bağımlılığı gitgide çığırından çıkıyordu.
Aynı zamanda Blake Fielder-Civil ile olan şiddetli ve olaylı evliliğinin son noktaya geldiği dönemlerdi. Fielder-Civil’in Winehouse’ı aldattığı söylentileri ve Winehouse’ın bu yüzden boşanma davası açtığı gündemdeydi.
Fielder-Civil davasının hemen akabinde ölene kadar birlikte kalacağı ve evlenme planları yapacağı Reg Traviss ile birlikteliğe başlamıştı Amy. Yine de tam boşanma döneminde bir dergiye yaptığı açıklamada Blake Fielder- Civil’e hala âşık olduğundan bahsediyordu.Uyuşturucu ve alkol sorunlarıyla boğuşan Winehouse 23 Temmuz 2011 tarihinde Londra’daki evinde ölü bulundu. Müzik dünyası şoktaydı.
Soruşturmaya sunulan kanıtlara göre, Amy Winehouse’un cesedi yanı başında üç boş votka şişesi ile bulundu.
Winehouse, 23 Temmuz’da Londra’nın kuzeyindeki Camden semtindeki evinde ölü bulunmuştu.
Sorgu yargıcı, Winehouse’un “ölümcül olabilecek kadar yüksek düzeyde alkol alınmasının istenmeyen şekilde ve ani ölümle sonuçlandığını” söyledi.
Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı olduğu bilinen sanatçı, bir çok defa tedavi görmüştü.
Ancak toksikoloji testlerine göre, sanatçının kanında hiç bir yasadışı maddeye rastlanmadı
Ölümüne ilişkin Londra’da düzenlenen adli tıp soruşturmasında, Winehouse için “Talihsiz biten macera sonucu ölüm” hükmü verildi.
27 yaşındaki sanatçının ölümünden önce, araç kullanmak için yasal sınır kabul edilen miktarın beş katı alkol aldığı açıklandı.
Uzmanlar, otopside Winehouse’un kanında 100 ml başına 416 mg alkol tespit etti.
Gencecik yaşında soul müziğin divası olarak anılmaya başlayan Amy artık yoktu. Arkasında milyonlarca hayranını ve sadece müziğini bırakmıştı.